Nazım Hikmet ve Nüzhet Hanım (5 Dakikalık Hikaye Denemem)

Nazım Hikmet ve Nüzhet Hanım

Kaleiçi/Antalya


  Nazım Amca, Kaleiçi'nin güzide ve ender esnaflarından biriydi. Sohbet etmeyi sever, dostları ile sık sık tartışmasına rağmen onlara sıkı sıkı sarılır, her cuma hikayelerini anlatırdı.

  Kendisi Kaleiçi'nde ki surların yanında, yaşlılığına rağmen dimdik ayakta, delikanlılara taş çıkaracak şekilde hayata tutunmuştu. Her cuma günü kendi
dükkanında oturur, cuma namazından çıkan en kıymetli ve en çok kavga ettiği dostları olan Necip Fazıl'ı ve Sezai'yi beklerdi. Ansızın Cemal, çıkageldi. Biraz yorulmuş ve öğle sıcaklığının etkisi ile başından terler, inci tanesi gibi tek tek akıyordu. Nazım bunu görür görmez çırağına haber verip acil bir soğuk limonata getirmesini söyledi. Hemen bir tabureyi eline alıp Cemal'in altına koydu. Çok yorgun gözüküyordu. Cemal'in nefesi, yaşlılığını temsil ediyor gibiydi. Ciğerleri çıkacaktı yerinden. Nazım'a dönüp söylendi:"Şu sigarayı bırakmak lazım." dedi. Nazım sessiz ve bir hayli dikkatlice onu gözlüyor, dinliyordu. Cemal bir derin nefes daha aldı ve devam etti:"Ben bir sigara yakayım." dedi ve tütünü kâğıda sarıp, kibrit çöpünü ateşledi. İki dudağının arasında beyaz kefene sarılmış gibi bekleyen tütüne, ateşi yaklaştırdı ve tütün Cemal'in nefesini içine çekmesiyle, ruhunu ciğerlerine teslim etti. Çırağın getirdiği limonatayı reddedip: “Bu bedene çay lazım." dedi.

  

Yivli Minare/Cami (Aynı Zamanda Antalyaspor'un Simgesi)

 O sırada Antalya’nın baş sembolü, eskiye dair her şeyi taşlarında sunan Yivli Cami’den gelen Necip ve Sezai çırağa:"İki çay daha  ekle." diye talimat verdiler. Necip: “Nazım’ın hesabına  yaz." diye de söylendi. Nazım, Necip' e bakıp:"Belki bir kahve gibi 40 yıllık hatırı yoktur çayın ama dostluğun koyuluğunu deminde, sıcaklığını kalbinde hissettirir insanın. Yazdır oğlum. Hatta bana da bir çay getir." dedi. Necip'in yüzünde tebessüm oluştu ve dostunu sevdiği için onunla tartışmanın keyif verici olduğu için söylendi:" Varol gönlü bol, cebi yol kardeşim." diyince Nazım'ın sinirlenmesi elde değildi artık ve atıldı:"Şurada iki güzel söz söyledik, yaptığına bak.. Hepiniz böylesiniz. Sol yanınız ölmüş sizin..."  diyince Sezai atıldı:"Beyler,yapmayın! Nazım biliyorsun Necip senin hikayelerini sever bak bugün de onun için yine geldi. Necip, sende bir dur Allah'ını seversen ya hu!" diye seslendi, iki çocuk gibi kavga eden can arkadaşlarına.


 "Neyse!"dedi ve ekledi Nazım:"Hoş geldiniz!" ile tekrardan ılımanlaştırdı ortamı."Bugün sizlere küçük yaşlarda yaşadığım, gençliğimin ilk çeyreğine yansıyan büyük aşkımı anlatmak istiyorum."  dedi. Aşk denilince Sezai'nin ve Cemal'in gözleri kıpır kıpır oluverdi. Necip ise ağırdan satıyordu kendisini ama o da anlatılacakları merak ile bekliyordu. Nazım, konuşmalarında ki üslubu ile herkesi derinden etkilerdi.Şöyle bir arkadaşlarını süzdü. Kulaklarını açmış hepsi o eşsiz duygu ırmağının dile yansıtacağı cümleleri bekliyorlardı. Nazım derin bir iç çekti. Çocukluk aşkıydı belki ama onun kalbinin en büyük limanıydı aslında, Nüzhet. Evet sevdiği kız, hayatının en tatlı döneminde en tatlı aşkı Nüzhet’e karşı görmüştü. Nazım sözlerine başladı:"Herkesin bir hikayesi vardır bu hayat denilen acılar dünyasında. Ya, peki! Hayatınızın hikayesi sadece birer rakamdan ibaret kılıyorsa sizleri? Hayat okulu tabiri, bu rakamlara birer anlam yüklüyorsa eğer bilin ki hikayeniz başlamış demektir. Bitmeyen hikayemin sonunu yaşıyorum dostlarım."  diyerek yaşlılığının o genç Nazım'ı alt ettiğini, dışarıdan görünmese dahi cümleleri, kendisini yıktığını
gösteriyordu.


  Sözlerine devam etti:"Bir kuşun hayatı gövdesinde, özgürlüğü ise kanatlarında yatıyordu. Ben gövdemi Nüzhet'te, özgürlüğümü bu yedi düvelin bilemeyeceği cennet mekân Antalya'da buldum."  dedi ve arkadaşları onu destekler bir şekilde kafalarını öne arkaya sallayarak dediklerini onaylıyorlardı. Sezai'nin gözlerinde bir tuhaflık vardı. Nazım’a bakarak:"Eee!Dostum?" diyerek  kaldığı yerden devam etmesini istedi. Nazım yine bir iç çekti. Bu normal bir nefes alış değildi. Nefesi; kırgındı, kızgındı, sevgi içeriyor aynı zamanda öfke kusuyordu sanki. Bir paket sigara çıkardı. Necip'e uzattı. Cemal hiç beklemeksizin birincisini bitirmemişken ikincisini alıp kulağının arkasına koydu."Yedek dursun, bir ara içerim." diye de söylendi. Sezai ise :"Şimdilik kalsın."  Sezai haricinde hepsi sigaralarından bir nefeslik vücuda bağımlılıklarını çekiyorlardı. 

Nazım Hikmet ve ilk aşkı Nüzhet (Hikaye ve  Alttaki Şiir Tamamen Şahsıma Aittir.)


Nazım:" Eh be,Nüzhet! Gönlümün anahtarı gittin, kapadı gönül kapım." diye biraz sitemkâr, biraz sevgi dolu ve biraz da nefret ile söylendi." Henüz on üç yaşımdaydım. Hayatımda ilk kez arkadaşım olacak insanlara kavuştuğum yaştı benim. Babamın sık sık iş seyahati yüzünden son durağımız Antalya olmuştu. Annemi henüz 2 yaşındayken kaybetmiştim. O yaşlarda yanımda olmasını çok isterdim. Kendi cinsim haricindekilere nasıl davranacağımı öğretirdi belki de bana. Belki de hayatın varlığını ve güzelliğini bana sarılarak gösterirdi. Belki sadece babam değil, o da küçük yaşlarda bana harçlık verirdi. Ben annemin yokluğunu çok hissettim, dostlar! Babam bunu gidermek için bir dadı tutmuştu bana. Kadının yaşı nereden baksan altmış bilemedin yetmişti. Ölmeyi unutmuş bir vaziyette bana bakıyordu. Babamın en büyük hatasıydı benim için. Başından savmanın yöntemini birkaç kuruş cep harçlığı ve dadım ile göstermişti bana. Hiçbir zaman sevgisini göstermez, bir kez bile başımı sıvamamıştı.

   Okuldan çıkmıştım. Eve doğru giderken Konyaaltı'nın bana sunduğu görsel güzelliğin hep tadını çıkarırdım. Kemer'e doğru uzanan koruyucu dağları, Antalya'nın ve o eşsiz falezlere vuran dalgaları bana neden buranın Türkiye'nin cenneti adıyla anıldığını kanıtlar gibiydi. Bu manzaranın tadını çıkarmak için bir paket çekirdek almıştım. Yanıma, benim yaşlarımda, okulun en güzel kızı- ben onu öyle görüyordum-  gelip oturdu. Elim ayağım birbirine karıştı bir anda. “Merhaba!" diye konuşunca dilim tutuldu birden. Ne diyeceğimi bilmiyor gibiydim. "Mer... Merci... Merhaba!" dedim. Kekemeye başlamıştım. Kız bana bakarak güldü. Yüzüm kızarmıştı. “Adım, Nüzhet." dedi. On üç yaşında ki bir çocuğun ilk defa altı harften oluşan bir isim, kalbine anahtar olacaktı. Anlamıştım." dedi ve çırak çıka geldi. Çayları verdi ve o da dinlenmeye ve ustasını dinlemeye çekildi. Birer yudum aldılar.Nazım'ın hikayesi, Antalya’nın eşsiz güneşinin sıcaklığını alt etmişti. Ortamı kavuran Nazım'ın hikayesiydi."Benim adım da Nazım diyerek devam ettim. Kız suratıma bakarak: “Fransızcayı ne zaman öğrendin? diye soru yöneltti. Aklım durmuş, kalbim ona " Sen dinlen ben idare edeceğim." der gibi hareket ettiriyordu, beni. Heyecanlı ve titrek bir ses ile:"Dadım öğretti." dedim. "Nereden biliyorsun, Fransızca bildiğimi?" diye sorunca kahkaha attı ve:"Merhabaya karşılık olarak ilk önce merci dedin de..." deyince bende güldüm. Çekirdeğimi onunla paylaşmanın verdiği mutluluğu hayatım boyunca hiçbir yerde görememiş ve hissedememiştim. 

Meltem'de şirin bir evde, çatısının gökyüzü ile dolduğu, mavinin umut verdiğini söyledi. O gün mavi benim Nüzhet'im olmuştu. "Benimle gelmek ister misin?" diye sordu ama evim uzak olduğu için gidemedim. "Başka bir zaman yine görüşürüz." diyip kalktı yanımdan. Bende yerimden kalkıp, evime doğru yol aldım. Yol da giderken bile cennet şehri bana Varyant ‘tan Konyaaltı'na bakmanın nimetini sunuyordu. Aklım, kalbim Nüzhet olmuştu. Bir gün okulda bahçe de oturuyordum. Yanıma Nüzhet geldi. “Bugün annenden izin alalım, annem beni Manavgat Şelale'sine gezmeye götürecek. Sende gel bizimle." diyince tuhaf hissettim. Ona annemin öldüğünü söylersem üzüleceğini biliyordum ve ilk yalanımı söyledim. "Tamam olur." diye cevapladım. Dadıma annemmiş gibi davranmasını kulağına fısıldadım ve bana gülerek:" Peki, çocuğum! Dikkat edin kendinize."diyerek ustaca Nüzhet ile gitmeme onay verdi. Dadımı ilk kez çok  sevmiştim. Bizi almaya Nüzhet‘in doktor olan babası geldi. Annesinin elinde bir piknik çantası vardı."Haydi, çocuklar arabaya!" diye seslendi. Yola çıktığımızda bana ailem ile ilgili sorular sordular. Annesi bir gün annem ile tanışmaya geleceğini söyleyince korktum. Yalanım ortaya çıkacak, Nüzhet benden nefret edecek ve annem olmadığı için üzülecekti. Bu duruma düşmek istemiyordum. Eve gidince dadıma olanları anlatıp, annelik rolüne devam etmesini isteyecektim. Manavgat'a gelmiştik. Hayallerimdeki ve okuduğum çizgi romanlardaki dinozorların buna benzer şelalelerden su içtiğini Nüzhet'e söyledim.Nuzhet'in ilgisini çekmiş olacaktı ki "Okumam için bana da verir misin?" diye  sordu."Elbette!" diyerek cevapladım. Annesi bir sofra bezini yere serdi. Atıştırmalık bir şeyler yapmıştı. Doyasıya yiyip akan suyun ferahlığı ile içimiz açılmıştı. Günümüz suya yazılmış gibiydi. Çok çabuk geçmişti. Vellahasıl-ı kelâm aradan yıllar geçti.

Atatürk Parkı/Antalya


  Yaşım 18 olmuştu. Böyle bir cennet bizimle birlikte her geçen gün gençleşiyordu. Gerçi ben yaşlanıyordum." Necip, Nazım'a bakarak: “Yok yok, iyisin hala!" diyince tüm dostlarıyla birlikte Nazım'da kahkaha attı. Sözleri yavaş yavaş hikâyenin sonunu getiriyordu. "Vakti geldi ve ona onu sevdiğimi söyledim. Boynuma sarıldı ve o da beni sevdiğini söyledi. Beraber Kaleiçi'nin ara sokaklarında koşturur, Atatürk Parkı'nda manzaramız eşliğinde hayallerimizi kurardık."

Nazım'ın gözleri nemleniyordu. Sezai durumu fark etti fakat sesini çıkarmadı. Nazım elini çayına götürdü. Çayının soğuk olduğunun fark etmiyordu. Derdine zehir gibi olan çayı yudumladı. Cemal, sevgiliden gelen acıyı iyi bilirdi. Necip’in gönlü de taş değildi  elbette, o da bu duruma dayanamadı. Dostunun sırtını sıvazladı. Ama aralarında dikkatle Nazım'a bakan Sezai aslında içten içe acılarını tazeliyor gibiydi. Gerçi bu yıllanmış adamlara sevgiliden gelen acılar bile bir hoş hissettiriyordu kendilerini. Nazım, bir sigara daha yaktı ve "Bir gün yanıma geldi. Üzgündü.Marinaya indik. Sembolik deniz fenerinin yanına oturduk. O akşam benim için şeb-i yeldaydı(Aralık ayının  en uzun gecesi). Omzuma başını koydu. Ağlamaya başladı. Ne oldu diye sormaya cüret bile edemedim. Bir kızın ağlaması, bu kız sevdiğim olunca bir de içten içe acı çekmeme sebep oldu. Dalgalar tüm hayallerimi karaya vurmuş gibiydi. Gökyüzünde ki tüm yıldızlar bir bir kendilerini gizlemiş , günümü karaya çevirmişlerdi. O an yıkıldım. Kalbim yerinden sökülmüş, içine kaynar su doldurulup tekrar vücuduma konulmuş gibiydi. Nüzhet birden: “Gidiyoruz." dedi ve o an elim ayağım, tüm vücudum uyuşmuştu. Sarıp sarmaladığım, duygularım ile kavradığım hayatım kayıp gidiyordu."Babamın tayini çıkmış." dedi ve ekledi "İstanbul'a gidiyoruz." dedi. Hıçkırıklara boğuldu. O an yaşama yetim kayboldu. Annesi ona daha iyi bir geleceğinin olacağından bahsetmişti. İlk defa bu kadar çaresiz kalmıştım. Elimden bir şey gelmiyordu. Bitmiştim ben ve onun iyiliği için gitmesi gerektiğini söyledim. Bir tokat attı suratıma. Gözlerinden yaş dökülürken, bana karşı ok gibi sözleri kalbime saplanıyordu. Benim ona aşık olmadığımı, onu sevmediğimi söyleyince kendimi suçlu hissettim. Nüzhet, koşarak uzaklaştı yanımdan. Ardından gururum yüzünden gidemedim. O gün anladım ki aşk gurur tanımamalıymış dostlar. Ben sadece yerimde durup gönlümün anahtarının kalbimin kapılarını kitleyip gidişini izledim. Bir kıza nasıl davranacağını hiç öğrenememiştim." Necip:" O gün bugündür, bu yüzden mi evlenmedin?" diye sorunca Nazım sadece "Evet." diyerek yetindi ve elinden geldiğince sorulara kısa cevaplar verdi. Sezai çok etkilenmişti. Aklına lise yıllarında sevdiği Muazzez gelmişti. Gözleri doldu.Bir sigaraya o da hayallerini koyup, ateşledi. Cemal son soruyu yöneltti:" Hiç haber aldın mı ondan?" Nazım’ın gözü doldu ve titrek ince bir sesle :"Babası gibi o da doktor olmuş.Bir de oğlu var." diyince Necip ve Cemal'de gözlerini Nazım'ın hikayesiyle doldurdular.
  Sıcak şehir, bu sonu hiç hakketmiyordu. Kuşların özgürlüğü her güne özlem katıyor; yaşlısı, genci , esnafı,doktoru , öğretmeni,taşı ,toprağı denizi, cenneti sunuyordu bu şehir de.

Kaleiçi Feneri

  
Nazım o gün dükkanı erken kapattı. Kendini Antalya’nın kucağına bıraktı. Geceyi yine o marinadaki fenerin yanında aldı ve şu şiiri dile getirdi:

 "Kıyı da yanıp sönen feneri,
  Çelik gibi göğüs germiş kalesi,
  Gökyüzünde ki yarım kameri,
  Marinada ki yalnız gemileri,
  Bir de şu sensiz geceleri,
  Bunların hepsi,
 Akdeniz'imin kısık sesi.
Peki geri getirir mi seni?"

SON

Yorumlar

Popüler Yayınlar