Deadraum: Ölümün Bilgesi ( Hikaye Denemesi 2)

Deadraum: Ölümün Bilgesi 


   Yıllar önce Mısır’ın Fayyum şehrinde tanrılara ait bir kurban sunağı vardı.Sunağa kurbanları tüccarlar getirir ve din adamı olan Sahur’a verirlerdi. Sahur haşmetiyle yeryüzüne gelebilecek en büyük felaketti. Mısır halkı ona haftada bir kez kurbanı, tüccarlar aracılığıyla getirir verirdi. Kurbanlar genellikle topluma aykırı tutum sergileyen hırsızlar, düzenbazlar, yalan şahitlik yapanlar ve firavuna karşı gelenlerden oluşmaktaydı. Getirilen kurbanlar teslim edildikten sonra Sahur tarafından başları kesilip vücutları dönemin en tehlikeli hayvanları Kelp’lere verilirdi. Kelp’ler; iki başlı, altı ayaklı, timsah kuyruklu yaratıklardı. Bir insanı yemeleri en fazla iki dakika alıyordu. Ağızlarından akan salyalar bir köpeği andırıyor, çıkardıkları hırıltı bulundukları mahzeni inletiyordu. Sahur, kurban edilen kişilerin gözlerini oyup sunağın katmanlı kısımlarına tek tek koyuyordu.

   Aradan yıllar geçti ve artık Mısır’da köleler, suçlular yerine halk kurban olarak götürülüyordu. Halk, aralarında seçtikleri yaşlı insanları kurban ederken Sahur’un görkeminden korktukları için de yeter diyemiyorlardı. Tüccarlar ülke dışına çıkıp köleleri seçip kurban etme fikrine karar kıldılar. Aralarında bir tüccar ise olanlara karşı tamamen başka bir şekilde bakıyordu. Fayyum kentinde kalıp birkaç Mısırlı ile kafasında yarattığı düşünceyi konuşmaya karar verdi.

   Tüccar Cesur, tüm akrabalarını, arkadaşlarını gece evine davet etti. İnsanların ölümüne artık katlanamadığını, zamanı gelince kendilerine de sıra geleceğini söyledi. Bunun için diğer tüccarlar ile konuştuğunu fakat korktukları için kafasındaki plana karşı çıkıp diğer ülkelere köle aramaya gittiklerini söyledi. Mısır’da artık tanrılara kurban vermek istemeyen bir halkın varlığından bahsetti. Bu yüzden artık bir şey yapmak gerektiğini söyledi. Dönemin en bilgesinin de içinde bulunduğu toplanışta herkesin suratı buz kesmişti. Eğer Sahur bunu duyacak olursa tüm kavmi yok edebilirdi. Tüccar Cesur ise kararından emin bir şekilde herkese dönerek Sahur’u adak anında öldüreceğini söyledi. Bilge kişi durum karşısında sessizce donakaldı. Odadaki herkes tepki gösterirken Tüccar Cesur’un en yakın arkadaşları ve ailesi bu durumu kabul etti. O gece tartışmalar sabaha kadar devam etti ve kurban günü gelip çattı. Filha şehrinden getirilen kurbanlar Sahur’a sunuldu. Sahur bu kurbanları ölüm tanrısı Deadraum’a adayacaktı. Tüccar Cesur ve arkadaşları bir plan yapmışlardı. Dini ritüel icabı Sahur diz çöküp kurbanları kesmeden dua edecekken arkasından koşarak Sahur’u kılıç darbeleriyle öldüreceklerdi.

   Kurbanlar sunaklara uzatıldı. Sahur dua etmek için sunak önüne gelip gözlerini kapadı. Yavaşça yere diz çöküp dua etmeye başladı. Cesur ve arkadaşları kılıçları o anda Sahur’a doğru sapladılar. Sahur o dev cüssesine rağmen hareketsiz kalıp öne doğru yığıldı. Mısır’da olayı duyan firavun, Cesur ve arkadaşlarına yedi gün yedi gece ikramda bulundu. Korkan herkes Cesur’dan cesaret alıp kendi dinlerine farklı bir şekilde bakmaya başladılar.



  
 Eğlenceler bitti. Mısır huzura kavuştu derken yedinci gecenin sonunda ölüm tanrısı Mısır firavunu Osiris’i gece öldürmüştü.
Deadraum o gece firavunu rüyasında yakalamış ve ruhunu bedeninden alıp kendine adak olarak adamıştı. Deadraum bir iblisten hallice siyah gölgelere sığınan varlıktı. Gözleri kan kırmızısı, suratı insana benzeyen, elleri kara dumanlı, vücudu on metreyi bulan bir siyah çarşaf gibiydi. 


Mısır’da Sahur’un ölümünden sorumlu herkesi öldürmeye başlamıştı. Halkın karşısına çıkıp arşı inleten sesiyle; ona, kimin buna sebep olduğunu söylerlerse canlarını bağışlayacağını söyledi. Tüm halk korku içinde titrerken Deadraum, bir ailenin çocuğunun ruhunu aldı ve kurban olarak kendine adadı. Bu durumu gören halk feryat figan bir halde ağlamaya başladı. Deadraum canları bir bir almaya başlamışken halktan biri Cesur’un planı kurduğunu ve arkadaşlarınında ona uyduğunu itiraf etti. Deadraum bağırarak o adamı buraya getirmelerini istedi. Arş titredi, bulutlar yağmur oldu. Akrabalarıyla son kez görüşen Cesur, Mısır’ı terk etmeye karar verdi. Mısır’dan kaçan Cesur’un peşinden ölüm tanrısı da gidiyordu. Olağanüstü güçlere sahip olan Deadraum, aslında onu nerede öldüreceğini biliyordu. Cesur yedi iklim dolaştı. Deadraum onun pes edeceği zamanı bildiği için beklemeye başladı. Çünkü onun teslim olmasını istiyordu. İstanbul’da karşı karşıya geldiler fakat Deadraum bir şey yapmadı. Ölüm tanrısının şaşkınlığını gören Cesur şehri terk edip oradan uzaklaştı. Hiç kimsenin uğramadığı ve hiç kimsenin bulamayacağı bir şehir olan Milas’a gitmeye karar verdi ve oraya vardığında ölüm tanrısının onu beklediğini gördü. Cesur artık pes etmişti. Deadraum’un önüne diz çöküp pes ettiğini söyledi. Kaçamayacak derece de yorgun ve bitap düşen Cesur, Deadraum’un istediği gibi kendini teslim etmişti. Deadraum ona doğru yaklaştı… Cesur, ona doğru bakıp tek bir şeyi merak ettiğini söyledi. Deadraum: ‘’Söyle mahluk!’’ dedi. Cesur: ‘’ Beni İstanbul’da gördüğünde neden yüzünde şaşkınlık ifadesi vardı.’’ Deadraum’un tavandaki tozları yerinden kaldıran sesiyle şöyle cevapladı: ‘’ Ey Mahluk, senin canını Milas’ta alacağımı biliyordum, seni İstanbul’da görünce şaşırdım.’’ diyip kendi ölümüne giden Cesur’un vücudundan ruhunu çekip kendine adadı. Yıllar sonra tanrılar ölüm tanrısını yerin yedi kat altına hapsettiler. Deadraum, üç tanrıyı yok etmiş Hades adında bir tanrı yaratmıştı. Hades’i Olympos’a gönderip dünyanın başına getirebilecek en büyük faaliyetler için onu bilgilendirmişti.

 Tanrılar arasında çıkan savaşta Zeus, Hades’i Deadraum’un yanına hapsetmiş, insanlara ölümsüzlük bahşetmişti… İnsanları bir araya toplayan Zeus kendisinin gökyüzündeki tek tanrı olduğunu dile getirip emrine çalışacak iyilik tanrıları ile dünyanın merkezi olan Sisifos’u dünyadaki evi olarak kabul etmiş, insanlara huzuru getirmişti…

Yorumlar

Yorum Gönder

Çok teşekkür ederiz. Yorumunuz okunup cevaplanacaktır.

Popüler Yayınlar