Ölmedi Yaşatıyorum (İlk Hikaye Denemesi)




Ölmedi Yaşatıyorum
Herhangi bir sayfama düşmüş bir gece,siyahına bürümüş gün ışığımı. Miladi kızgın nefesini 00:00'da bırakmış. Günün bitişi, günün başlangıcı...
Git geller arasında kalmış bir yabancı. Huzursuzluğu tepesinde hırçın bir yaşlı,özlemine sarılmış. Soğuk geceyi sarmıştı. Siyahlık zifiriyet tükürüyordu. Yaşlı bu durumu umursamaz çıkardı evinden. Kodesten beter işkence verirdi evi. Dört duvara sıkışmış kalmıştı. Bahar uğramaz olmuş, pusa bürümüştü vücudunu. Kendi böyle olacağını bilseydi:"Şaka yapıyorsunuz." der geçerdi haline. Ses tellerini kullanmayalı ne kadar çok zaman olmuştu. Birine seslenmez belirteceğini elleriyle gözleriyle anlatırdı. Sesini onda unuttuğunu söylerdi bana bakışlarıyla. Camdan takip ederdim gün boyu ne yapar bu diye. Akşam gider, sabah gün ışığıyla gelirdi. Akşam sitemkar, sabah gözleri dolu...Geceyi sevdiğini düşünür bazen de hiç umursamazdım. Solgun suratına sanki yıllar işlenmiş, toprak kurumuş derisinde gibiydi... Peki bu adama nefreti gece veren neydi? Sabah neyin merhameti yakalardı gözlerini? Orta boylarda bir çantayı gece nereye götürür getirirdi? Kuşkunun verdiği güç ile yine bir zifiri gece çıktım peşine. Kerpiç duvarların arasında uzanan çamların yansıttığı gölgelerden korkmayan adam yaşına aldırış etmeden nereye giderdi? İte kaka taşıyordu sanki bacaklarını. Elinde olsa taşıdıkları için teşekkür edecek bacaklarına.

 İyice sarılmıştım kuşkuya. Deli olduğuna yorar biraz rahatlatırdım kendimi. Bu yaştan sonra amacı ne olabilir ki? Sıyırdı kafayı tabii der geçerdim. Hızlı hızlı yürümeye başladı. Yine sinirlenmiş soluğu sokağın başından sonuna değin hırıltılara bürünerek duyuluyordu. Böyle olması gerekir miydi? diye hayıflanarak gidiyordu. Çok geçmeden önümüze çıkan bir dikdörtgen alana doğru ilerledi. 

  Köyün mezarlığında ne işi vardı? Mezarlardan sıyrılıp biraz köşeye doğru ilerledi. "Ben geldim ey hanım!" dedi. Sanki en sevdiği biriyle sohbet eder gibi yüzündeki kırışıklıklara su dolmuş , tekrar bir çiçek gibi canlanmış, yüzüne tebessüm düşmüştü. Garip orta boy çantasını açtı. İçinden bir çarşaf,bir battaniye ve bir yastık çıkardı. Çarşafı toprağa uzattı. "İyi geceler hanım." diyip uyudu. Korkudan titrerken ben, o oraya uzanıp yattı. İlginç kalın ses tonunu duymanın verdiği hayret ile sevinirken korkunun yalnızlığımı hatırlatması ile koşar adım eve gittim. Sabaha kadar sokağın köşesinden onun yosun tutmuş vücudunu görmeyi bekledim. 

  6 gibi hafif bir gölge düştü köşe başına. Gölge bana yaklaştıkça yaklaştı. Onun geldiğini anladım. Bu saatte hangi deli gezerdi ki. Sessizce evden çıktım. Adamın önüne yontulmuş put gibi dikildim. Beni gördü. Yavaşladı. Durdu. Tam bir şey diyecekken beni takip ettiğini gece gördüm dedi. Üstüme çığ düşmüş gibi soğuğa büründüm. Yıllardır tanıdığım sesi soluğu çıkmayan adam bana, beni takip ettiğini gece gördüm diyerek seslendi. Zamanın akışını durdurmuş gibiydi gözleri. İrkildim. Evet dedim. Gittiğin yeri merak ettim dedim. Gözleri yine pusa bürünmüştü. Ağlamaya çalıyordu suratındaki kırışıklıklar. Bir insan nasıl birden çok ruh haline bir anda bürünebilir? Gece sinirli, mezara varınca mutlu, oradan gelirken hüzünlü..! Tekrar baktı suratıma:"Bu merakın niyedir, çocuk?" dedi. Deli olduğunu düşünüyorum deyince hafif tebessüme büründü. "Eşimin yanında uyumak delilik midir?" diye sordu. 

Ayazın verdiği etki adamın sözleri heykele bürüdü bir anda beni. Adamın  acısınıda sitemini de az çok anlıyordum. Adam evine doğru yöneldi. Hiçbir şey demeden gitti. Gün ortasında evinin bahçesine dayandım. Çitten bakınca çalıştığını , tahta kırdığını gördüm. "Kolay gelsin!" diye seslendim. Yüzüme baktı. Bir şey demedi. İçeri girdim. Bir insanın dört duvardan kodesinin kendine iyi gelmeyeceğini düşünürdüm. Hala da düşünüyorum fakat konuştuğumda anladım ki insanı dış etkenler değil iç yaşamı yaşatıyor. Karısını evlendiği gün kalp krizinden kaybetmiş. Köy yerinde müdahale edebilecek bir yer kişi yokmuş o zamanlar. Şehire gidene kadar karısının ruhu arşı aydınlatmış.  O gün bugündür kimseyle evlenmemiş. Geceleri toprağıma sarılıp uyurmuş. Sitemi hayatta erken veda edişineymiş. Hüznün sebebini sormaya gerek duymadım ama tek içimi sızlatan cümlesi şu olmuştu:" Her gün veda etmek nedir biliyor musun,çocuk?" diye sormuştu. İhsan Amca son gördüğüm günden 2 gün sonra eşiyle uyurken ölmüştü. Görenler suratında tebessüm olduğunu söylemişti.
Bugün köyüme tekrar döndüm. Devletten yardım istemiştim. Bir sağlık ocağı yapılmasını dile getirmiştim. Sağolsunlar her şeyi eksiksiz bir şekilde yapmışlar. Bir de hemşiremiz var.  Adı Esra eşim olur kendisi. Bugün ilk günümüz ocağımızda. Muhtar ziyaretime geldi. Bir de hediye olarak çerçeve almış. Koltuğumun arkasında duran duvara diplomamı içine geçirip çerçeveyi astı. Bu arada ben Doktor Sezai, İhsan Bey Sağlık Ocağı'nın doktoruyum.



Yorumlar

Popüler Yayınlar